İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Röportaj: Adnan Erdan – Bantaş Yönetim Kurulu Başkanı

Merhaba Adnan Bey, biraz bize kendinizden bahseder misiniz?

Ben aslen İstanbulluyum. Ama 1979 yılından beri Bandırma’dayım. Ama annem Edincikli babam Bandırmalı ve daha öncesi Kırım Tatarı.  Bizimkiler soykırıma uğrayan kısım, 1893’de gelmişler. Önce İstanbul’a sonra Bandırma’ya. Ama ben İstanbul’da doğdum büyüdüm. Geldiğimde Bandırma böyle değildi üniversite yoktu. 30 bin kişilik bir nüfusu vardı. Herkes birbirini tanırdı o zamanlar. Ben de Osman Bey Lions Kulübü’nün en genç üyesiydim. Bandırma’da olduğum için İstanbul’a gidip geliyordum. Haftada bir, ayda bir, üç aya bir gidip geliyordum. İstanbul’a bağlılığımı öyle bıraktım. Bırakabilmemin en büyük etkisi Bandırma’da deniz olmasıydı.
Sizin yaptığınız bu konu güzel bir konu, kutsal bir konu. Başarılar dilerim inşallah güzel şeyler yaparsanız.

Bizim için iş adamları çok önemli. Risk alabilmemiz için sizden tecrübelerinizi öğrenmeye geldik. Kendi markanızı yaratmanız kolay değildir, değil mi?

Bu dediklerim asla kırmak veya engellemek şeklinde, yanlış anlamayın. Ama olayı yaşamadan öğrenemezsiniz veya anlayamazsınız. Siz işin teori kısmındasınız, yazar çizer imtihan verirsiniz. Ama tecrübe ve o işi yapmak, uygulamak, işin esas faktörü burada. Tabii önce kendinize göre bir sistem kuracaksanız, ödün vermeyeceksiniz ve devamlı takip, takip ve takip edeceksiniz. Takibi bir sefer yumuşattınız terk ettiğiniz zaman o iş bir tökezler ve aynı şeyi uyguladığınız zaman yıkılır. Benim hastalanma lüksüm yok. Yaşım 64. Herkesten fazla burada ben olmak zorundayım.

  • Çok işiteceksiniz.
  • Çalışacaksınız.
  • Vazgeçmeyeceksiniz.
  • Bir daha işiteceksiniz.
  • Ve takip edeceksiniz
  • Başka olur yolu yok.

Şimdi sizler de bir şeye başladınız. Buradaki amaç ve gaye çok güzel başında da söylemiştim. Ama burada özveri önemli. Siz yarın hayatınızda çeşitli rollerde olacaksınız. Kiminiz yönetici veya bir yerlerde bir şeyler olma mücadelesi vereceksiniz. İşte bu sistem şimdiden başlayıp geriye vardığınızda size rehber olacak. Ayrıca kolunuzda bilezik olmalı. Bunlardan birisi de kesinlikle lisan olmalı bir tanesini bilin ama iyi bilin. Çünkü kimse sizin kendinizi başkasına ifade edebileceği gibi ifade edemez. Ben bunları yaşadım. Lisanı kullandığın zaman unutmazsın. Okuldaki sistem yanlış, ilk yıllar İngilizce var daha sonra yok .

Ben İstanbul’da doğdum. İstanbul’da yaşamak benim için büyük bir şans. Büyük şehirdesin ama bu şehirden bir şeyler alabilirsen bunun yarına katkısı çok olur. Benim çocukluğum Tahtakale Sirkeci Mahmutpaşa’da geçti. O zamanlar İstanbul’un ticaret merkezi. O yıllarda türk patronlar daha azdı. Ben oralarda muhasebe, hesap ve kitap işlerine bakıyordum. Beyoğlu Ticaret Lisesi’ni bitirdim. Daha sonra Adana İktisadi Ticari Bilimler Akademisi’ni bitirdim. 1976 senesinde tekrar imtihana girdim. Benim amacım, zaman kazanmak. Ben hep çalışıyordum. Okulda talebelik yapma şansım yoktu. Hep çalışmak zorundaydım. Çalışırken de arada siyaset yapıyordum ve sporla ilgili faaliyetlerim de oldu. İmtihana girdikten sonra Marmara Üniversitesi Siyasal’ı kazandım. 1976’da okula girdim ve dört yıllık okulu dört yılda bitirdim. Ama bir gün devam etme şansım olmadı. Tabii orada arkadaşlar edindim. Kitaplarını ve notlarını alıp kullandım. Devam etmeme durumum zamanımın olmadığındandı. Bir de siyasi yönündendi çünkü 1976 yılında girdiğim okulda, bize işgalci demişlerdi. İşgalci derken ben devrimci değilim ama biz milliyetçi, mukaddesatçı ve muhafazakâr ve Doğru Yol Partisi felsefesi ile yetişen ve o mücadeleyi veren birisiydim.

Bu mesleğin zorlukları nedir?

1973’den beri kendi işimin sahibiyim. Ama bugün burada bulunduğumuz işletme, Bantaş’ın 1982’den beri içindeyim. 1982’de başladık ve 1986’da anonim şirket olduk. Yönetim kurulu başkanıyım ve Bandırma’da halka açık 3 şirket konumundayız. 

Bu mesleği kendiniz mi seçtiniz yoksa ailenizin baskısı mı?

Hayat öyle getirdi. Bu işten önce müteahhitlik yapıyordum. Daha öncesinde ise muhasebecilik yapıyordum. Okul döneminde çalışırken eskiden Şişli Meydanı’nda Kara Mürsel’in oralarda 19 Meriç Mağazaları vardı. Ekmekten otomobile kadar satılan en büyük mağazalardı. Ben oraya muhasebe şefi olarak girdim. Altı ay sonra müdür muavini oldum. Bir sene sonra ise muhasebe müdürü oldum. 22 yaşındaydım dikkatinizi çekerim. O zaman Türkiye’nin en büyük alışveriş merkeziydi çalıştığım yer. Bu hep çok çalışmaktan.

Bu süreci çok çalışmaya bağlıyorsunuz, değil mi?

Yaptığımız işler gereği bizim çalışma şartlarımızdaki muhasebede bugünkü gibi bilgisayar yoktu. Basit makineler vardı ve biz bu makineler ile hesap yapmayı ve muhasebe yapmayı öğrendik. Binlerce ve on binlerce işlemi yevmiye defterine yazarsın, oradan defter-i kebire geçirirsin, oradan ise yardımcı hesaplara geçirirsin. Hepsini tek seferde hatasız yapmak zorundasınız. Yoksa hepsini sil baştan tekrar yapmak zorunda kalırsın. Dönem hesaplarınızı tek tek yevmiye defterlerine yazarsınız, oradan da defteri kebire geçirirsiniz. Yevmiye ile defter-i kebir hesabı tutacak, defter-i kebir ile cari hesaba aktaracaksınız. Genel mizan tutacak. Biz de bu yollardan geçtik ve çok fırça yedik. Hata yapma şansını mecburen kaldırmak zorundasın. Hata yapmadan işi yapmak zorundasın yoksa varlığını orada sürdüremezsin.

Değiştirmek isteseydiniz başka bir meslek seçer miydiniz?

Ben babamın işi gereği tavuk da kesiyordum. Tavuğu kesmemden ve ayıklamamdan bana becerdiğimi ve elime yakıştığını söylerlerdi. İyi operasyon yaparsın iyi operatör olursun dediler. Ben de gaza geldim ve Çapa’ya giderek ameliyatları izlerdim. Tabii yaşam şartlarım ona elvermedi. Doktorluğa daha çok zaman ayırmak gerekiyor. Doktorluk, benim aldığım eğitim ile ya da sizin aldığınız eğitimden çok farklı.

Kendi paranızı kaç yaşınızda kazandınız?

Kendi paramı 11 yaşımda kazandım. Çocukluktan çıkma yaşım ve hayatıma tutunma yaşım.

Şu anki yaptığınız işe nasıl başladınız?

Biz Bandırma’da yap-satıcılık yapıyorduk. 1982 öncesi ortağım Muammer Bey (Muammer Birav/Bantaş Yönetim Kurulu Üyesi) ile rahmetli babası teneke kutu işi yapıyorlardı. Ortağı ile ayrılma aşamasına gelmişlerdi. Bizi ve çalışma disiplinimizi bildiği için bize ortaklık teklif etti. Böylece bu işe girdik. Ne yaparsanız yapın ticaretin özü aynı. Seveceksin, dikkatli olacaksın, takip edeceksin ve ilgili olacaksın. 

Diyelim iş olumsuz bir şekilde gitmeye başladı. Önemli bir karar alırken neleri göz önünde bulunduruyorsunuz?

Günün şartlarını, işletmenin şartlarını ve ülkenin şartlarını göz önünde bulundurucaksınız. Yarının ne olabileceğini varsayımınızla ortaya koyacaksın ki ona göre de o anın şartlarına göre politikanı belirleyeceksin. Biz 1994 krizini yaşadık, 2001-2008 krizini yaşadık. Şükür, biz bu krizlerden hep büyüyerek çıktık. Yapılan işin bilanço yapısında benim uyguladığım yöntemler farklıdır. Tabii bunu yapabilmek için öz sermaye birikimine ihtiyaç vardır. Şunu da söyleyeyim; biz bu işe başlarken kimsenin cebinde para yoktu, neredeyse sıfırdı. Sistemli ve prensipli çalışarak bu hallere geldik. Türkiye, gelişmekte olan bir ülke, ekonomik falsolara çok açık bir ülke. Şirketimizde kendimize göre bir politikamız var. Biz bu politika içerisinde borçlanmaktan çok, öz sermayemizi dağıtmaktan çok, likidasyona (paraya çevirme) yakındırmaya çalıştık. Biz bir sene öncesinde yaklaşık 26 milyonluk yatırım yaptık. Bu yatırımı yaptık ama bir kısmını öz sermayeden, bir kısımını kredi olarak aldık. Aldığımız kredi yatırım kredisi tabii ki. Biz şu an aldığımız krediyi üç ay içerisinde ödeme kapasitesine sahibiz. Tüm yaptığımız yatırımlarda o dengeyi muhafaza ediyoruz. Ayağını yorganına göre uzatmak gerekiyor. Dengemizi bozmayacak yatırımlara girdik. Yavaş yavaş büyüyerek sağlam adımlar atarak geldik bugünlere.

Şirketinizde çalışanlarınız ile aranızdaki bağ nasıl? Onların gelişmesi için birtakım çalışmalar yapıyor musunuz?

Şimdi burada herkesin yapması gereken işler var. Biz çalışanların görevlerini öncelikle yapmasını, bizim de üstümüze düşeni yapmayı hedefliyoruz. Çalışanlarımız ile aynı mutfaktan, aynı tabaklar ile aynı yemekleri yiyoruz. Çalışanlarımızın emeğine değer verdiğimiz için maaşlarını zamanında yatırırız. Çalışanlarımız ile yıl içerisinde birtakım eğlenceler yaparız. Ayrıca kapılarımız da çalışanlarımıza her zaman açıktır. İstedikleri zaman gelip görüşlerini bildirebilirler.

Geçmiş zamanın çalışma ortamlarıyla şu anki çalışma ortamlarını karşılaştırırsak sizce farklar nedir?

Şimdi “mesaiye kal” diyorsun. Biz mesai olsun diye takla atardık. Mesai olduğu zaman iki kat para alırdık. Şimdi mesai diyorsun, kartını ve  elbiselerini dolabına bırakıp çekip gidiyorlar. Burada anne babaya çok iş düşüyor. Çok zor ama işte siz bu çoğunluk içerisinde ayrıcalık yaratıp yolunuzu doğru şekilde bulup çizmelisiniz. Hedefinizi doğru koyup yolunuzu bir an önce çizip gereken neyse onu yapmalısınız. Çalışın! Bir süre bedava bile çalışabilirsiniz. Ayakçılık değil işi öğrenecek gibi çalışın. Bu size çok farklılık getirecek.

Borsaya neden girdiniz? Getirileri ve götürüleri nelerdir?

Borsanın birinci derece gerekçesi kurumsallaşmaktır. Biz parasal konuyla ilgili borsaya açılmadık. Türkiye’de firmaların ortalama ömürlerini bir araştırın. Amerika’da bu, ortalama 20’li yıllar ise Türkiye’de daha düşüktür. Biz Türkiye’de 35 yıllığı tanımlamışız. Kurucu biziz. Bizden sonra şartlar ne olur. Artık Bantaş yönetiminin inisiyatifine bağlı kalmaması lazım. Biz bu gerekçeyle borsaya girdik ve yapılanma da başladı. Sanırım bir iki yıl içerisinde istenilen hedeflere varmış oluruz.

Borsa güçlü olduğunuzu gösteriyor mu?

Tabii ki! Uluslararası piyasalarda adın var. Baktığımızda Bantaş‘ın değerini ve ne kazandığımızı görüyoruz. Bantaş’ın dolar olarak değerini bütün dünya görüyor.

Doların bu dalgalı kurları sizi nasıl etkiliyor?

Bizim için çok kötü bir şey. Biz ham maddeyi tamamen dolar ile alıyoruz. Risk faktörü var. Yardımcı malzemeleri de euro ile alıyoruz. Bizim yaptığımız üretim içerindeki türk lirasının, ay karşılığı %20’yi geçmez. Senin şimdi stokun olur. Üç bin ton, dört bin ton… O mal bedeli belirli mal. Elindeki mal şartlara göre değerlendirip sayacağın maldır. Fakat satılmış olan hazır değerler var ama paran, çekin, senetin onlar da riske girmiş olacaklardır. Nasıl riske girmiş? Dolar yükselmiş, değer kaybından dolayı riske girmiş.

İşin bu tarafı kötü. Bu olumsuzlukları absorbe edebilmek (içine hapsetmek), onları organize edebilmek önemli olan. Bunlar karşısında ayakta kalabilmek, asıl önemli olan bu. Onun için, şartların uygunsa döviz ile borçlanmayacaksın. Alabiliyorsan peşin alacaksın.

Çocukluk hayaliniz neydi? Bu hayalinizi gerçekleştirebildiniz mi?

Ben 1952 Kasımpaşa doğumluyum. İstanbul’un ve Türkiye’nin önemli sanayi kuruluşları. O zamanlar Haliç Körfezi’ndeydi, şimdi oralar çok değişti. Çok yoğun fabrikalar vardı. Haliç körfezinde bırak balığı, kurbağa bile yetişmezdi. Sabah erken fabrikalar iş başı yaparken düdükler çalardı. Eskiden öyleydi. Bunu çok iyi anımsıyorum. O zamanlar derdim ki, “Duyun duymayın! Fabrikalarım ben geliyorum, beni bekleyin.” Fabrikalar hedefini de o zamandan yaradan söyletmiş.

Bantaş Yönetim Kurulu Adnan Erdan

İlk yorum yapan siz olun

    Bir Cevap Yazın