İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir Derdin Olsun

 Genelde biz insanoğlu dertten tasadan uzak durmak isteriz. Bize gelmesin sıkıntı uzak dursun diye de kendimizi kaçmakla meşgul ederiz. Ben de derdin aslında insan hayatında olması gerektiğinden bahsedeceğim ve biraz edebiyata biraz da tasavvufa değineceğim.

Son bir yıldır divan edebiyatı ile çok alakalı olmaya başladım ve kelimelerin gücü beni etkisi içine almaya başladı. Eskiden bir cümle ile birçok şey anlatılabilindiğini fark ettim ve bir cümlenin anlamı açıldıkça sayfalar tutabildiğini gördüm, bu müthiş bir şey değil mi?

Tasavvuf ehli derdin insanın iç dünyasını güzelleştirdiğini ve her derdin bir dermanı olduğundan bahseder. Divan edebiyatımızda önemli bir isim olan Salih Baba, “Evvela derdi kazan sonra gel derman ara.” demiştir. Divan edebiyatında dert kelimesi çok vurgulanır ve etrafını güzelleştirilerek anlatılır.

Bir semazen

Hz. Mevlana “Dert daima insana yol gösterir.” demiştir.

      Muhabbetin aşırı haline aşk derler. Onun da bir üstü derttir.
  • Muhabbet ehli o ki sevdiğini görmekle memnun, görmezse kaydında değil.
  • Aşk ehli o ki sevdiğini görmekle memnun, görmezse mahzun.
  • Dert ehli o ki sevdiğini görse de mahzun görmese de mahzun.

             Hat safhada kendini kaybedecek şekilde muhabbet aşırı olunca muhip fani olur. Buna  tasavvufta çayın şekerde erimesi örneğini verirler. Çay ve şekeri birbirinden ayırt edemezsin.

Üstat Necip Fazıl “Tomurcuk derdi olmayan ağaç, odundur.” demiştir.

  Bazen hayat bizi derdimizle baş başa bırakır. Olduğumuz konumdan daha kötü bir konuma getirebilir ve o konumda bekletmeye başlar. Bilinçaltın, vücudun ve düşüncelerin ne kadar tepki vermeye başlasa da bir noktadan sonra alışma süreci başlar ve  bu olayda çok doğaldır. İşte  bu noktadan önce veya tam bu noktada derdinize sarılmanız gerekiyor hem de sımsıkı bir şekilde. Eğer sarılmazsan zamanla alışma durumu giderek artarak hızlanmaya başlar ve bu süreçte ise zamanın nasıl geçtiğini anlamadan aynı noktada kalmakla yükümlü olursun.

Özgür hocam ( Prof. Dr. Özgür Demirtaş )  bir konuşmasında kamçılardan bahsediyor. Herkesin bir kamçısının olması gerektiğini ( ben de buna dert diyorum )  ve içinde yanan bir ateşin olmasından bahsediyor.

Özgür hocanın örnek verdiği Iron Man gibi ışık saçan bir ateşin içini yakması ve güç vermesi gerekiyor.  İçini yakan bu ateş ile harekete geçiyorsun.  O içindeki hissinle adımlar atmaya başlıyorsun ve zamanla bir sonraki noktaya geldiğini fark edebiliyorsun.

Ben bu olayı hayatımda iki yerde yaşadım.  Hocanın bahsettiği gibi dışarıdan alınan motivasyon çalışmıyor ve sadece anlık seni iyi hissettiriyor. Dışarıdan alınan motivasyon insanda alışkanlık yapabiliyor ve insana asıl derdini unutturarak o an iyi bir şey olmuş gibi seni kandırıyor.

 Asıl gücün içimizde olduğunu  ve o içimizdeki gücü ortaya çıkarmamız gerektiğinden bahsettim. İsterseniz buna benim gibi dert deyin ya da kamçı demek isteyin ama o güç aslında bizim içimizde. Bunu bulmak için kendimizi iyi tanımak gerekiyor.

Yazıma katkı sağlamak isterseniz yorum bırakabilirsiniz. En sevdiğim arkadaşlık şekli birbirine katkıda bulunan arkadaşlık şeklidir. Ben de sizden bekliyorum.

Unutma! “Hissin kadar hissen vardır.”

İlk yorum yapan siz olun

    Bir Cevap Yazın