İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Aydın gençlerin karanlığı

Düşünemediğinizi hayal edin. Sorgulamadan, düşünmeden sanki pek çok şey biliyormuşsunuz da bir o kadar da bunları paylaşmaktan acizmişsiniz gibi, nasıl oluyor hiç düşündünüz mü?

İşte bu sorunun cevabı burada yazıyormuş gibi geliyor belki size ama  aslında cevabı siz de saklı? Ne kadar düşünüyoruz, bir konu hakkında ne kadar bilgiliyiz, bazı şeyleri ne kadar sorguluyoruz ya da ne kadar sorgulamamızı istiyorlar bunu hiç düşündünüz mü? Şöyle söylemek isterim ki, düşünmüyoruz. Sadece kulaktan dolma bilgilerle bazı şeyler hakkında bilgi sahibi olduğumuzu düşünüyoruz, sadece başkalarının düşüncesini kendi düşüncemizmiş gibi insanlara sunuyoruz. Aynı zamanda başkasının düşüncesiyle farkındalık yaratmak, tıpkı kendimizin fikirleriymiş gibi bunu başkalarına inandırmak en kötüsü, gerçi bu yalana kendimizi inandırdıktan sonra, başkasını inandırmak ne kadar en kötüsü olabilir orası tartışılır.

Fakat düşünmek ve sorgulamak, okuyan araştıran insanların yapabileceği bir iştir, acaba bunu mu unutuyoruz. Mesela öğretmenlerin sıkça sorduğu bir soru vardır, “İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran özellikler nelerdir?” belki aklımız, belki beynimiz ya da düşünebilmemiz. Düşünmemek, sorgulamamak ve duygularımız yokmuşçasına körü körüne hareket etmek bize ne katabilir ki?

Bana kalırsa, hemen hemen her konuda bir fikrimiz olmalı, her konuyu okuyup, araştırarak konular hakkında düşünerek, fikir sahibi olmalıyız ki bir farkındalığımız olsun. Kendimizi düşüncelerimizi, hayatın sadece bir fotoğraf çerçevesinden ibaret olmadığını bilelim. Tabi ki bir konu da başarılı olmak bir işte en iyisi olmak oldukça güzel olsa gerek. Fakat farklı konuda fikir sahibi olmak daha da güzel, mesela bir konuyu bilememiz için o konuda makaleler, dergiler ya da özet bir yazı okuruz ve o özet yazı bizim farkındalığımız olur, bizi bir adım daha öteye taşır, belki küçük ama güçlü konuları sorgulamamızı sağlar.

En basit örneği olarak, şirket müdürleri sorgulayan çalışan istemezler, çünkü o sorgulayan çalışan başkalarının da sorgulamasına yardımcı olur. Koyun gibi güdülmektense ya da beynimizi bir makinaya hükmedercesine kullandırmak yerine, bir başkasının fikrine sabitçe inanmak yerine neden sorgulayarak, düşünerek ve okuyarak buna engel olmayalım.

Hayatımızı neden sadece Instagram da ya da YouTube da kendilerinin farklıymış ve herkesten üstünmüş gibi sunan insanların hayatlarına bakarak geçirelim. Onun yerine on beş dakika kitap okuyarak farkındalığımızı düşünerek ortaya koyabiliriz. Fakat okumaya neden bu kadar uzağız. Belki sizin hayatınızı değiştirecek kararlar almanıza sebep olabilir. Ya da o iki sayfa da hayat mottonuz yapacağınız söz yazıyordur. O iki sayfa kendi ellerinizle açığınız çukurda at gözlüklerinizle otururken sizi at gözlüklerinizden kurtaracak güçlüktedir, işte bu paha biçilemez.

“Okumak, düşünmeyi düşünmek, sorgulamayı doğurur.” Neden bir ortamda otururken sadece yüzlerimiz o siyah ekranda kilitlenip kalıyor ya da karşınızdaki bir insanla konuşurken güzel konular hakkında düşünüp, bazı şeyleri sorgulayamıyoruz. Çünkü yeterince okumuyoruz, okuduğumuz şeyler hakkında çoğu zaman bir fikrimiz yok. Çünkü bizim sadece tek bir fikrimizin olmasını isteyemeyen bir güç ya da bir şey var.

İnsanlıktan çıkmamızı isteyen bir sistem var karşımızda [çoğu öğrencinin yakındığı bir durum] sadece bazı konularda, sabit fikirlerle ezber yapmamızı, öğrenmeden, onların düşüncelerini ezberlememizi isteyen bir sistem. Dünyadaki en başı dik dediğim dedik bir insan bile bu sisteme uyuyor ve uymakta, şimdi yapmamız gereken, okuyarak ve düşüncelerimizi birbirimizle paylaşarak birbirimize yardımcı olmak.

Uzun lafın kısasına gelecek olursam, okumadan, sorgulamadan, düşünmeden, bir konu hakkında bir fikir sahibi olmadan varlığımız ve yokluğumuz bir olur, fark edilmeyiz. Bizi biz yapan kendi düşüncelerimiz, yaptığımız işlere koyduğumuz kendi fikirlerimiz çok değerli, farkındalık yaratmak çok önemli ve başkalarının düşünceleri ve fikirlerine körü körüne inanmamak, kendi fikirlerimizi oluşturmaktaki en büyük etken, farkındalığınızı kendiniz yaratın.

“Düşünceleriniz, yaşadığınız ve yaşayacağınız çağ kadar aydın olsun.”

 Şimdi yazımı, Sabahattin Ali’nin yazımı özetleyen şu sözleriyle noktalamak istiyorum.

“İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? B u bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması…İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu…İçimizdeki şeytan yok…İçimizde aciz var…Tembellik var…İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten itiyadı var…” [1]     

[1] Sabahattin Ali – İçimizdeki Şeytan

Sizin bu konuda düşünceniz nedir?

İlk yorum yapan siz olun

    Bir Cevap Yazın